TÜRKİYEDEKİ TÜM TOPKAYNAKLILARIN(BÖCÜKLÜ) BULUŞMA NOKTASI
  Yemekler
 

    BESLENME-YEMEKLER: 
      Şeyhbızınlar, hayvancılıkla uğraştıklarından besinleri çoğunlukla hayvansal ürünlere dayanıyordu. Bolca et, süt ve sütten elde ettikleri ürünleri yerlerdi. Yoğurdun en güzelini yaparlardı. Yaptıkları yoğurdun kaymağı, yayık yağı insana ayrı bir lezzet verirdi. Yayık yağını yufka ekmekle dürüm yapıp yerlerdi. 
      Et Yemekleri: 
      Eti kemiğinden uzun bir şekilde sıyırarak ayırırlardı. Bu şekildeki ete risığ derlerdi. Risığ, ekmek sacının ya da ocağın koru üzerine konularak közlenir. Buna guşt-ı bırşiağ derler. 
      Et, ufak ufak kemikli doğranarak yağda kavrulur ve kavurma yapılır. Buna da guşt-ı kevriağ derler. 
      Bir de eti önce yağda kavurur, sonra üzerine sıcak su koyarak kaynatırlar. Bu yemeğe ise yani derler. 
      Eti iri iri parçalayıp kaynar suya atarlar ve kaynamaya bırakırlar. Buna da vesile yani haşlama derler. 
      Yazın, etin fazlasını önceleri et satışı olmadığından kışlık et ihtiyaçları için kuruturlardı. Yağsız, kemiksiz et güneşte tuzlanarak kurutulurdu. Kışın bu etin yenmesi enfes olurdu. 
       Sebze ve Meyve Yemekleri: 
       Şeyhbızınlar, yerleşik hayata geçtikten sonra sebze ve meyve bahçeleri edindiler. Çeşitli meyve, özellikle zerdali kurusundan hoşaf yaptılar. Meyveyi bolca tükettiler. En çok da soğan, patates, turp ve havuç yerlerdi. Halen de öyledir. 
        Fasülyenin taze ve kurusunun yemeğini yaparlardı. Taze fasülye yemeği üzerine sarımsaklı yoğurt dökerek bir çeşit yemek yaparlardı. Taze fasülyeyi ayrıca kış için kuruturlardı. 
        Besi kabuğu adını verdikleri sert ve kalın kabuklu kabağın da yemeğini yaparlardı. Bu yemeğe yeşil mercimek ve bulgur katarak elde ettikleri çorbası leziz olurdu. Ayrıca kabağın kabuğunu soyar, içini temizler, kabak kısmını dilim eder, güneşte kuruturlardı. Kışın buna nohut katarak yemeğini yaparlardı. Besi kabağının mercimekli yoğurtlu çorbasını da yaparlardı. 
        Kırmızı pancarın turşusunu kurarlardı. Bu pancarın ayrıca yemeğini de yaparlardı. Kırmızı pancarı önce kaynatır, patates gibi dilim dilim yapar, geniş bir tepsiye yerleştirirlerdi. Üzerine yoğurt döker, onun da üstüne kızartılmış tereyağını döküp kaşıkla karıştırırlardı. Kırmızı pancarın yapraklarından da ıspanak gibi yemek yaparlardı. 
        Salatalığın cacığını, taze mısırın közlemesini yaparlar. 
        Kayısı ve bazı meyvelerin ezmesinin kurutulmasından elde edilen bastili suda iyice eritirlerdi. Üzerine tuzsuz yağı eriterek dökerler ve özellikle yemeklerden sonra içerlerdi. Aynı şekilde hazırlanan ekşi erik ezmesine söllör derler.
        Siele dedikleri uzun ve geniş yapraklı bir bitkiden sarma yaparlar. Kıymalı pirinçle sarması yaptıktan sonra üzerine sarımsaklı yoğurt döküp yerler. 
        Yaban pancarı(zılk) yaprağı ve salmanterığ dedikleri bir otu, ıspanak gibi pişirip üzerine sarımsaklı yoğurt döker ve yerler.
        Kengiri çiğ olarak yedikleri gibi pişirerek yemeğini de yaparlar.
       Şıng, çalekin, gülhundık, karakavığ ve cacık dedikleri kır otları ve sebzelerini toplar, çiğ olarak yerlerdi. Şıngdan yemek yapıp üzerine yoğurt dökerek yendikleri de olurdu. Hepılök, pijök(çiğdem), mekütök gibi bitkilerin toprakta olan yumrularını çiğ olarak yerler. Mekütök, tarlalarda, yumrusu toprakta fındık büyüklüğünde olurdu. Günümüzde, tarlalarda buna rastlanılmamaktadır.
        Komkal yani kangal denilen dikenli bitkiyi baştan aşağı soyar ve yerlerdi. Hatta yemeğini bile yaparlardı.
        Haşhaşa dedikleri gelinciği ve gulımange dedikleri bir bitkinin tohumlarını yerler. 
       Şeyhbızınların önemli bir gıda maddesi de mantar idi. Dağlarda pekçok sayıda mantar damarı vardır. Bu damarların öyle seneler olur ki, iki günde bir 10-15 kg mantar verdikleri olurdu. Damar mantarından çeşitli yemekler yaparlar. Mantarlı bulgur pilavı yaparlar. Mantarı yağda kavurarak üzerine sarımsaklı yoğurt dökerler. Yine yağda kavurarak üzerine yumurta kırarlar. Mantardan yaptıkları en lezzetli yiyecek ise içine tuz koyarak yapılan közlemesidir.
        Mantarın bol olduğu yıllarda fazlasını ette olduğu gibi kuruturlar. Kurutulan mantarı kışın yemeklerde kullanırlar. 
       
Bulgur Pilavı ve Yemekleri: 
       Haymanalı Şeyhbızınların en meşhur yemeği, mercimekli bulgur pilavıdır. Yapılışı şöyledir: Tencerede kaynayan suya mercimek katılarak bir müddet kaynatılır. Tuzu atılır. Sonra yavaş yavaş bulgur konulur. Bulgur ölçüsünü tespit etmek için sapı yukarıda olacak şekilde bir tahta kaşık suyun içinde dik tutulur. Kendiliğinden dik durana kadar bulgur ilavesine devam edilir. Bulgur pilavının suyu çekilene kadar ateşin üzerinde bekletilir. Pilav, özel tabağına harman(koni) şeklinde dökülür. Kızdırılmış tereyağı üzerinden itina ile dökülerek sofraya servis yapılır. Bu şekilde hazırlanan bulgur pilavı tahta kaşıkla yenilirdi. Bunun yanına ayran ve bir de kuru soğan konuldu mu yenilmesine doyum olmaz. 
        Bulgurun bulgur-ı guşt dedikleri etli pilavını ve mantarlı bulgur pilavını da yaparlardı. 
        Bulgurun mercimekli zımıstan-kış çorbasını da yaparlar. Yakın zamana kadar sabahları sonbahar ve kış mevsimlerinde, bu çorbadan yapıp içerlerdi. Çoğu zaman bu çorbayı, için ekmek doğruyarak içerlerdi.
        Bulgurla, loku guşt dedikleri etli sulu köfte yaparlardı. Bunun için kemiksiz et dövülür, sinir ve damarları temizlenirdi. Sonra bulgurla iyice karıştırılır ve ceviz büyüklüğünde köfteler(lok) haline getirilirdi. Köfteler suda kaynatılır ve servis yapılırdı.
        Ince bulgur(növıjk), biraz un ve dövülmüş sarımsakla karıştırılarak fındıktan biraz büyükçe top şeklinde köfte yapılır. Yağda kavrulur. Bu köfteye gırık derler. 
        Yarmadan(dan) ayranlı ve sütlü çorbalar yaparlar. Ilkbahar ve yaz mevsimlerinde yoğurtlu dan çorbası yaparak sabahları içerlerdi. Sütlü dan çorbasını, bazen nohut ve kara üzüm de katarak lezzetlendirirlerdi. Muharrem(Aşure) ayında sütlü aşure çorbası yaparak komşulara dağıtırlar. Şeyhbızınlar, Hz. Nuh(a.s.)'dan süregelen aşure geleneğini hala devam ettirmektedirler. Aşureyi, geçmişte bayram günlerinde de yaparlardı. 
        Unlu Yiyecekler:
        Tandırda mayalı yufka ekmek yapılırken, hamurundan pek ince olmamak üzere açılır. Bir daire biçimi(totık) aldırtılır. Yarısına peynir ya da çökelek konularak diğer yarısı üzerine katlanır. Bu şekilde yarım daire biçimi alır. Sacda pişirilir ve tereyağı ile üzeri yağlanarak ayranla birlikte yenir. Buna pepıke rwin denilir. Yayık yağı ile yağlanırsa daha hoş olur. Içine birşey konulmadan ve katlanmadan yapılana da totıke rwin denilir.
        Süt ile mayalı hamur yapılır. Hamura hiç su katılmaz. Bu hamura birkaç da yumurta karıştırılır. Hamur ekmek sacı büyüklüğünde ve kalınca açılır. Sacın içine konulur ve tandırda pişirilir. Yüzüne yağ da sürülür. Iyice pişmeden ekmek bıçağı ile çizilerek iki taraftan kesilir. Böylece kareler şeklinde çörekler elde edilir. Buna da pepıke naw sac denir. 
        Yumurta ile süt ve un karıştırılarak cıvık bir hamur elde edilir. Tavada kızarmış yağın içine bu cıvık hamurdan kaşıkla konularak pişirilir ve pepıke naw tawe elde edilir. 
       Tencerede eritilmiş bolca yağa, kaynar su katılır ve ateşte tahta kaşıkla karıştırılır. Bir süre sonra yavaş yavaş un katılır ve kaynamaya bırakılır. Böylece yoğurt cıvıklığında pelule adını verdikleri yemek meydana gelir. 
       Büyükçe bir tencereye süt konulur ve ateşte kaynatılır. Tahta kepçeyle karıştırılırken, kaynar vaziyetteki süte, yavaş yavaş un katılır ve karıştırılır. Böylelikle kaynamaya bırakılır. Unun sütün içine dağılmasına dikkat edilir ve yeteri kadar kaynatılır. Çorba kıvamına gelen bu yemeğe şirewe denir. 
       Su ve tuz konulmuş ateşin üzerindeki tencereye temizlenmiş yeşil mercimek konulur ve kaynatılır. Sonra, önceden geniş tavalarda kavrulmuş undan yavaş yavaş, karıştıra karıştıra katılır. Un karıştırılırken çorba cıvıklığında olmasına dikkat edilir. Biraz kaynamaya bırakılır. Meydana gelen mercimekli un çorbasına herle denilir. 
        Üzüm pekmezi, geniş ve dar olmayan tepsi şeklindeki bir kapta ocağın üzerine konulur. Ateşte kaynar duruma gelir gelmez içine biraz un karıştırılarak katılır. Kaynamaya bırakılır. Yoğurt kıvamına gelen bu tatlıya hesile denilir. 
       Yağda kavrulmuş unun üzüm pekmeziyle yoğrulması sonucu meydana gelen un helvasına helawi denilir. 
       Şeyhbızınların bir de hamurlu yemekleri vardı. Biraz katı yaptıkları hamuru, tabla dedikleri sofra tahtalarının üzerinde kalınca açarlar. 3 ile 4 cm eninde olacak şekilde, şeritler halinde bu hamuru keserler. Hamur şeritlerini üçer, dörder olarak üst üste koyup büyük bir hünerle, bıçakla ince ince keserler ve kuruturlar. Hewirbır dedikleri bu hamur ürününden değişik yemekler yaparlar.
        Nohutu önceden haşlarlar. Büyükçe bir tencereye yeşil mercimek ve bolca su konularak biraz kaynatılır. Haşlanmış nohut üzerine katılır. Sonra hewirbırdan biraz ilave edilir. Kaynamaya devam ederken tavada yağ ile kavrulan kuru soğan, kırmızı biber katılır. Böylece manti dedikleri meşhur yemek meydana gelir.
        Hevirbır, aynen makarna gibi suda pişirilir ve süzgeçten süzülür. Genişçe bir kaba konulur ve üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Kırmızı biberle eritilerek kızdırılmış tereyağı kaşıkla üzerine ilave edilir. Böylece hevir-ı sir yemeği yapılmış olur.
        Şeritler halinde kesilen hamur, yandan da kesilerek küçük kareler meydana getirilir. Bu hamur karelerin içine sucuk ya da pastırma konulur ve dört köşesinden içe doğru katlanır, bohça şeklinde yapıştırılır. Suda kaynatılır, süzekle süzülür. Genişçe bir tepsiye konulur, üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Yoğurdun üzerine de kara ve kırmızı biberle kızdırılmış tereyağı kaşıkla gezdirilerek dökülür. Bu yemeğe de sun böreği denilir.
         Hamur, sofra tablası üzerinde iki elin içi ile ince tel kablosu şeklini alacak şekilde yuvarlanır. Güneşte kurutulur ve ufak ufak kırılır. Böylece böre dedikleri erişte meydana gelir.
         Böre, kaynar suda haşlanmış olan yeşil mercimekle bol su ilave edilerek kaynatılır. Süzekte süzülür. Mercimekli bulgur pilavında olduğu gibi özel tabağına koni şekli verilerek konulur, üzerine kızdırılmış tereyağı dökülür. 
        Tencerede, soğan ile kırmızı toz biber yağda kavrulur ve üzerine su ilave edilerek ısıtılır. Tuz katılır. Genişçe bir kaba doğranmış yufka ekmeğin üzerine dökülür. Mırge dedikleri bu yemeği tavuk suyu ile de yaparlar.
       Genişçe bir kaba doğranan yufka ekmeğin üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Kırmızı toz biberle kızdırılmış tereyağı, kaşıkla bunların üzerine konulur. Bu yemeğe de sir-ı mast derler. 
       Doğranmış yufka ekmeğe yoğurt konulur ve su ilave edilerek karıştırılır. Buna da nan-ı vılık derler. 
       Sir-ı mast ve nan-ı vılık sıcak yaz günlerinde öğle vakti yenilen yemeklerdendir. 
       Eritilmiş tereyağın içine yufka ekmek doğranarak çıngal dedikleri bir çeşit yiyecek hazırlarlardı. Doğranan ekmeği yağda kızartarak ise, nan-ı swer dedikleri yemeği hazırlarlardı. 
       
Diğer Yemekler:
        Bir de üzerine yumurta kırılarak yapılan yemekler vardır ki, bunlara mığleme denilir. Yağda kavrulmuş ya da pişmiş patates, sucuk, yumurta, domates gibi yiyeceklerin üzerine yumurta kırılarak mığleme çeşitleri yapılır.
        Haşlanmış patates, haşlanmış yumurta ve kuru soğanı birlikte doğrarlar, karıştırırlar. Tuz ve zeytinyağı ilave ederek bir çeşit salata yaparlar.
        Taze çökelek ile yayık yağını karıştırarak kuzu güdenlerin azığı olan çölıke rwin'i yaparlar.
        Torba koyun yağı ile çiğ koyun sütünün karıştırılmasından kolemast dedikleri azığı yaparlardı. Bu azığı nadiren yaparlardı.
        Ağdayı bir kapta ateşte eritir, içine tuzsuz tereyağı katıp yerlerdi. 
        Domatesini alıp doğrarlar, içine kuru soğan ve kırmızı biber katıp yufka ekmeği ve kaşıkla yerlerdi. 
        Yoğurdu yukarıda anlatıldığı gibi pekçok yemekte kullanırlar. Yeniceliler, yerli inek beslerlerdi. Bu inekler ise yaz mevsiminde sütten kesilirdi. Baharın ancak buzağılardı. Kışın yoğurtsuz kalmamak için yazdan, koyun yoğurdundan kışa ayırırlardı. Koyun yoğurdunu büyükçe bir kaba, özellikle emaye bakraçlara koyarlar, ince bir bez-tülbentle iyice suyunu alırlardı. Sonra iç yağını eriterek üzerine döküp, serin bir yerde muhafaza ederlerdi. Kış olunca kenarından alarak harcarlardı. 
        Geçmişte tabii olan herşey bol olduğu gibi keklik kuşu da çoktu. Köyün yakın kenarlarında bile yumurta yaparlardı. 15-20 yumurtası birden bulunurdu. Bu yumurtaları haşlayıp yerlerdi.

 

| Gönderen: | Kategori: Kültür | Tarih: 29.03.2007 |

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol