TÜRKİYEDEKİ TÜM TOPKAYNAKLILARIN(BÖCÜKLÜ) BULUŞMA NOKTASI
  Söz Kesme ve Nişan
 

SÖZ KESME-NİŞAN:
       Şeyhbızınlar, gelinlik çağına gelmiş kızlara azew, genç erkeklere ise hurt derler. Genellikle evlenecek genç kız ve erkekler birbirleriyle önceden anlaşırlar; düğünde, bayramda, kıyıda köşede birbirleriyle sözleşirler. Karar kıldıktan sonra delikanlı, birileri kanalı ile evlenmek istediği kızı babası, annesine ya da bunlar yoksa evdeki diğer büyüklere iletir. Anne baba aralarında konuşurup uygun gördükten sonra kızın ailesine giderler. Kızın ailesi evet derse belirlenen bir günde-çoğunlukla akşamları-oğlanın babası yakınlarını alarak kız evine giderler. Kızın yakınları da kız evinde toplanır ve qelın adını verdikleri başlık parası belirlenir. Bazen anlaşamayarak dağılırlardı. Tekrar tekrar aynı meclis toplanırdı. 
        Qelını oğlan tarafı verir, caziyi yani çeyizi kız tarafı karşılardı. Çeyiz, başta yatak yorgan olmak üzere kilimler, duvar yastıkları, gelinin tüm giyim kuşamı, ev ve mutfak eşyasından oluşuyordu. Mutfak eşyaları yani kap kacaklar, tümüyle bakırdan olurdu. Hediyelik olarak yün çoraplar, kendi yapımları seccadeler vs. de çeyizde bulunurdu.
       Söz kesiminden sonra genç kız ve erkek evlenmiş sayılırdı. O yüzden dini nikahları hemen kıyılırdı. Günümüzde söz kesme, büskivü-lokum ziyafeti verilerek ilan ediliyor. Bu ziyafete Fatiha derler.
      Fatihadan sonra gelin görmeye gidilir. Gelin görmeye diyarxer derler. Damat tarafından kadınlar toplanıp çeşitli hediyelerle gelin evine giderler. Gelin tarafından kadınlarda gelirler. Gelin gelenlerin elini öper. Yemekler yenildikten sonra nişanlı kıza para, altın, elbiseler vs. hediyeler verilir. 
       Aradan bir müddet geçtikten sonra şirani ya da şerbet adını verdikleri nişan daveti tertiplenir. Şirani, yemek; şerbet ise helva-ekmek ziyafetidir. Her iki davette de masraflar erkek tarafınca karşılanır. Ziyafet verildikten sonra uygun bir yere bir sini konulur ve herkes hediyelerini bu sininin üzerine bırakıp gider. Hediyeler, altın ya da paradır.
       Çeyizin büyük bir kısmı bizzat yapılarak hazrlanırdı. Yatak-yorganlar, kilimler, çoraplar, çuval(heqiw) heybe, twir, tir, at çulu, çamaşır torbası gibi eşyaların hazırlanması çok uzun zaman alırdı. O yüzden nişanlılık(derzian) dönemi de çok uzun sürerdi. 
       
Çeyiz-Kilim Dokuma: 
       Kilimleri tewn dedikleri dokuma tezgahlarında yaparlardı. Bu tezgahları basit bir şekilde kendileri kurarlardı. Iki tür tewn vardı; birisi tewn-ı dare dedikleri asılı tezgah, diğeri ise tewn-ı zemi dedikleri yer tezgahı.
        Asılı tewn yapımı şöyle idi: 2 üstin dikine ağaç, 2 tane ağaç önüne, şirdan dedikleri bir ağaç da altına konulurdu. Tewni dedikleri bir ağaç da üstüne bağlanırdı. Çekmek için şirdana kındır(halat) bağlanırdı. Çuvaz da tewni aşağıya, yukarıya götürürdü. Dokuma aletleri; kelkit ve sınge(geyik boynuzu) idi. 
          İki türlü kilim şekli dokurlardı;1-Perde: büyük ve küçük namazlıklar, duvar yastıkları. 2-Zillu: misafir odalarında, ocağın her iki yanından kapıya doğru uzunluğuna serilen dar kilim çeşidi, yastıklar, xwedan ve heqiw(heybe). 


       Perde dokumalarında şu motifler işlenirdi; naqış(motif), gwe gurg, selwiye, meqesıke, qelange, çemağe, bızmık, şanığe, neke. Zillu(peruke) dokumalarında ise; perıke, gwılıke ve pepıke motifleri işlenirdi.
      Bir genç kız daha evlenmeden baba evinde tewn yapmayı, çorap örmeyi, ekmek yapmayı muhakkak öğrenirdi. Sayılan motifleri işleyen genç kız(azew) makbul sayılırdı. Her genç erkek baba ve annesi, böyle bir kızın kendilerine gelin olmasını isterdi.
      Yer tewnin yapımında 4 ağaç kazık, mev, çuvaz, çugurd, bewşık ve kılçul malzemeleri kullanılırdı. Bu tewnde çırpı, çuval, tir, twir, saman donu yapılırdı.
      Askı tewnleri sonbaharda, yer tewnleri ise ilkbaharda dışarda yapılırdı. 
     Tewnde kullanılan ip çeşitleri: Hırit, kalın ve beyaz ip; gurde, kalın ve kırmızı ip; ince ve çeşitli renkte olan diğer ipler.
     Bahardan itibaren özel taraklarda temizlenen yünler, ısti denilen egirekle ip haline getirilirdi. Sonbaharda ip boyacıları köye gelirler ve ateşin üzerindeki bakır kazanlarda ipleri kaynatırlardı. 
      Boyamada koyu renkler seçilirdi: Koyu kırmızı, koyu mavi, koyu yeşil, turuncu, koyu kahverengi, mor ve beyaz renkler... Bu renklere reng-ı terik derlerdi. 
     Çeyiz için yaptıkları yatak takımında; döşekte dokuz okka, yorganda altı okka, yastıkta ise üç okka yıkanmış yün korlardı. Bir okka 1286 gram idi. Yuvarlak hesapla bir kat(takım) yatak 25 kg yünden meydana gelir.
      Çeyiz olarak hediyelik çokça yün çorap örerlerdi. Çeyiz sandığı, bakır kap-kacak, yatak yüzü, iç patiskası, gelin giyeceği vb. çeyizde bulundurdukları diğer eşyalardır.
         Düğün:
       Çeyiz hazır olduktan sonra, düğün hazırlığına başlanırdı. Damat(zawe) tarafı, gelin(vevi) tarafına düğünü yapacağını söyler, eğer başlık parası gibi kesimler tamamsa kız tarafı da; "bayrağı asabilirsin!" der. Bayrağın asılması, düğünün başladığı anlamına gelirdi.
        İki türlü düğün vardı: Biri namal ki köy düğünü idi, diğeri ise kaza düğünü idi. Kaza düğününde 15'ten fazla köye davetiye gönderilirdi. Çok kalabalık olurdu. 
       Düğünlerde bazdan ve gowend diye iki halay oynanırdı. Düğünlerin en gözde oyunu qamçı, yani tura oyunuydu. Tura, çok çekişmeli geçerdi. Hele kaza düğünlerinde, köyler arasında çok iddialı tura oynanırdı.
        Bazdan, bir kadın bir erkek olmak üzere kadınlı erkekli daire biçiminde el ele tutuşurlar. Birisi bir türkü(gurani)nün ilk mısrasını söyler, diğerleri hep bir ağızdan tekrar ederek halay çekerler. Türkünün bitiminde hep beraber "de holle holle..." deyip hoplarlardı.
       Gowend ise, davul zurna eşliğinde, şekline ve havasına uygun türkü söylenerek ağır bir şekilde oynanırdı. Sippa yani "üç ayak" gowendin en ağır oyanan şeklidir. Dupa yani "iki ayak" oyunu, iki defa dizleri kırmak suretiyle oynanan gowenddir. 
        Düğünlerde ayrıca geceleri sinsin-sinsinge- denilen oyun da tertip edilirdi. Ateş külü, gazyağı ya da mazotla karıştırılır. Meydanın ortasında ateşe verilirdi. Bu ateşin çevresinde sinsinge oynanırdı.
        Kaza düğününde delikanlılar köy odalarında çeşitli oyunlar oynarlardı. Bunlardan en ilginci çok kırıcı olan cezalandırma oyunu idi: Birisi odadan dışarı çıkar, kimse görmeden şekil değiştirir. Örneğin ceketi ters giyer ve; "herkes benim gibi olsun!" der. Palaskası ile ona buna vurmaya başlar. Herkes ceketi ters giyene kadar epeyce dayak yerdi.
        Kaza düğününün son günlerinde zewegane diye bir oyun tertip edilir. Bazı delikanlılar zeylbek gibi cepken giyer, başlarına zeybeklerin sarmasını sarar, bellerine de terawzın bağlarlardı. Delikanlılardan bazıları ise kadın kıyafeti giyerek meydanda oynarlardı. Bir de deve yapıp, deveci rolüne birisi girerdi. Biri de oyunun ağası olurdu. O sırada dışarıdan biri oynayan kızlardan birinin kolundan tutup kaçırmaya başlar, zeybekler de peşlerinde koşarak yakalamaya çalışırlardı. Yakalanan kişi ağanın huzuruna getirilir. Ağa ceza olarak, bundan bir miktar para alır ve serbest bırakır. Böylece oyun devam edip gider. 
        Kaza düğünlerinde cirit dedikleri at yarışı da yapılırdı. Gelinin getirilişinden bir gün öncesinin akşamı kına gecesi yapılır. Kınaya erkekler gitmez; kadınlar, kızlar ve çocuklar giderdi. Gelin, bir sandalyeye oturtulur, avucuna bir para sıkıştırılır, başına da çare dedikleri bir şal örterlerdi. Hevale dedikleri yanık ve ağlatıcı bir ağıt söylenerek eline kınayı çalarlardı. 
      Genç erkek ve kızların birbirlerine olan aşklarını ifade ettikleri ve gurani denilen gönül türküleri vardı. Buna gurani dılgel derlerdi. Bu türküler mani gibi dörtlükler halindeydi. Çeşitli makamlarda söylenirdi. Son yıllarda bu türküleri enstürmanlar eşliğinde de söylemektedirler. 
      Yaşlı kadınlar, gurbette olanların arkasından ve askere gidenlere nızamo adını verdikleri bir ağıt söylerlerdi. 
      Ertesi gün gelin getirme hazırlığı yapılır. Gelinin baba evinde tüm çeyizleri dışarı çıkarılır ve serilir. Yatak, kilim, yastık gibi eşyaları dışarıda üst üste istif edilir. Diğer ufak tefek eşyaları ise çamaşır gibi iplere dizilerek asılır. Gelen halk bu çeyizleri inceler, azlığını çokluğunu gözden geçirir. Gelini götürecek arabalar gelmeye başlar. Damat tarafından geline eşlik edecek berbu denilen genç kız ve kadınlar gelirler. Gelini evden çıkarmaya gidenlere kapı açılmaz. Pıştı kapıya diye kapı açılma parası isterler. Kapı ücreti için uzun pazarlıklar yapılır. Bazen anlaşamadıkları, akşama kadar tarafların bekledikleri olurdu. Para verildikten sonra kapı açılır. Berbular içeri girer, gelinin elbisesini giydirirler. Başını kefi-kıtan ile sarıp örterler. Başına ayrıca çare denilen bir şal, örtü örterler ve gelini çıkarıp arabaya bindirirler. Bir yandan da çeyizi arabalara bindirip hareket ederler.
       Damat evine gelindiğinde bir tabağa bal ile tere yağı konulur. Gelin, bu tabağa parmağını batırarak dış kapının eşiğine ve üst tarafına sürer. Böylece bu evi seveceğine, bu evin geline şirin görüleceğine inanılır. Tahta kaşığa da basarak kırar ve içeri girer.
       Damat, gelinin getirileceği gün, sağdıçının evinde akşama kadar misafir edilir. Gelinin getirileceği günün sabahında bir erkek çocuk, çeyizden, gelinle damadın yatacağı yastığı kapar ve damada, sağdıç evine getirir. Damat, yastığı getiren çocuğa para verir. Kaldığı evde damat bir döşek üzerinde oturur, getirilen yastıkta koltuğunda olurdu. Damadı gün boyunca arkadaşları ziyaret eder, çeşitli oyun ve eğlenceler yaparlardı. Damada hayırlı olsuna gelen arkadaş ve yakınları ilkin damat döşeğinin üzerine oturur, döşeğin altına biraz para koyar, sonra kalkıp odanın bir yerine otururlar. Oturup da para koymayalara ceza verilirdi.
        Gelin, odasının bir köşesinde perde ile ayrılan bir bölmeye başındaki çare yani duvakla oturtulur, 3-4 gün süreyle bu perdenin arkasında kalırdı. Bu süredeki geline vevi bın perdığ derler. Üç dört gün sonra damadın kardeşi, babası veya amcası geline bir hediye verir ve onu oradan çıkarırdı. Gelin, o evin kendisinden büyük erkekleriyle sesli konuşmazdı. Iki aya kadar dışarı çıkmaz, gezmezdi. Iki aydan sonra genç kızlar ve kadınlar eşliğinde dışarı çıkmaya başlar, çeşmeye su almaya gider, evin herhangi bir işini görürdü. 
        Altıncı aydan sonra, kızın baba tarafı gelirler ve gelin olmuş kızlarını alarak baba evine götürürlerdi. Gelinin baba evine misafirliğe gitttiği bu devreye zeyti derler. Zeytide gelin, yakınlarıyla hasret giderirdi. Yakınlarınca davet edilir, hediyeler verilirdi. Zeytide, bir aydan fazla kalırdı. Sonra tekrar kocasının evine getirilirdi. Babası tarafından kızına bir hediye-xelat verilirdi. Xelat, çoğunlukla bir inek olurdu.
       
Kaza Düğünleri:
       Düğün sahibi yani damat tarafı, kız tarafına kaza düğünü yapmak istediğini bildirir. Kız tarafı da ekseriya bu teklifi kabule yanaşmazdı. Çünkü önceden de bahsedildiği gibi 15-16 köy düğüne davet edilirdi. Bu durumda çeyiz, herkesin göreceği şekilde serildiği için normal düğünlerde hazırlananın iki katı çeyiz hazırlaması gerekiyordu. Böyle durumlarda hısımlar arasında anlaşmazlıklar çıkardı. Kız tarafı da kaza düğünü yapılamasına karşılık olarak başlık parasını daha fazla isterdi.   Buna demogezandın, yani ağız değiştirme derler. Sonuçta anlaşırlardı. Damat tarafı, özellikle maddi durumu iyi kişileri evine davet eder, yemek verirdi. Yemekten sonra davetlilere kaza düğünü yapacağını açıklardı. Bu açıklamayı, köylerden gelecek davetlileri, bunlar evlerinde misafir edeceği için yapardı. Davet edilenler de bu teklife hayır demezler, aksine memnun olurlardı.
       Sonra hangi köyün davetlilerin kime misafir olacağının taksimatı yapılırdı. Eğer davetli gelen köy büyük ve kalabalıksa, iki ya da üç kişiye bölüşülürdü.
      Belirtilen köylere, düğüne davet mektupları gönderilirdi. Davet mektubu, gönderilen köyün ileri gelenleri ya da muhtarı adına yazılırdı. Mektubu alan kişi, köydeki birkaç ileri geleni, tura-qamçi xwez oyuncuları, eğer varsa pehlivan ve revan koşu at sahibini toplayarak düğünün sabahı yola çıkarlardı. Düğün sahibine de xelat-hediye olarak bir koyun ya da köy büyükse bir boğa getirirlerdi. Başka köylerden gelen düğün davetlilerine okuntu derler. Düğün, bir hafta devam ederdi. Düğünün son üç gününde okuntular gelirdi.
        Okuntular, ilkin arabalarıyla düğün evine giderlerdi. Hediye getirdikleri koyun ya da boğayı verirler ve "hayırlı olsun!" derler. Düğün sahibinin kahvesi içildikten sonra misafir kalacakları evin sahibince arabalarıyla alınıp eve götürülür. Gelin getirilene kadar okuntular bu kişilerin evlerinde misafir kalırlardı. Yiyip içmeleri, atlarının yemleri misafir kaldıkları evce karşılanırdı.
       Çeyizle birlikte, kalabalık bir at arabası konvoyu eşliğinde, düğünün son günü gelin getirilir. Gelin indirilip çeyiz taşındıktan sonra düğün sahibi genel bir yemek verirdi. Buna gelin velime yemeği derlerdi. Yemekten sonra düğün dağılır, okuntular köylerine uğurlanırdı.
      Kaza düğünleri büyük bir şenlik ve festival havasında yapılırdı. Çekişmeli tura oyunları, revan atları ile yapılan cirit oyunları, yarışmaları, güreşleri, çeşitli halayları ile köyler arası bir festival ve bir nevi olimpiyattı.
        Kız alıp vermede başlık kesme yerine berdel, yani karşılıklı olarak birbirlerine kız verdikleri de olurdu.

 

| Gönderen: | Kategori: Kültür | Tarih: 29.03.2007 |

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol