TÜRKİYEDEKİ TÜM TOPKAYNAKLILARIN(BÖCÜKLÜ) BULUŞMA NOKTASI
  Hastalık ve Tebabet
 

   HASTALIKLAR VE TEBABET: 
         Eskiden salgın hastalıklar pek yaygındı. Bu hastalıklardan Şeyhbızınlar de çok çektiler. Bu hastalıkların başında tasererde(tifo), awıle(çiçek), ta(sıtma) gelirdi. Özellikle çiçek hastalığı insanları tanınmaz bir hale sokuyordu. Birçok güzel genç kız ve kadın çiçeğe yakalandıktan sonra çirkin bir hal aldılar. Ya sıtma... Çocukları kansız bıraka bıraka sıska, çelimsiz kılıyordu. Swerice dedikleri kızamık salgını görüldü mü köylerde çocuk bırakmıyordu. Bilinçsizce kızamığa yakalanan çocuğa çabuk iyileşmesi için verilen ağda, pekmez gibi tatlılar ölümleri daha da arttırıyordu.
         Sıtma tedavisinde halkın çok ilginç bir usulü vardı: Bazı kadınlar, dualar okuduktan sonra sıtmalının sol bileğine siyah bir iplik bağlarlardı. Hasta, Yenice'de Keniye Tawur(Tabur Çeşmesi) etrafında çırılçıplak üç kere dolandırılır ve su oluğuna daldırılırdı. Aniden soğuk suyu girmek sıtmayı iyileştirir sanılıyordu.
         Qurbecığ yani boğmaca hastalığı şu şekilde tedavi edilirdi: Hasta oturtulur. Bazı kadın tedaviciler, hastanın arkasında durarak bir başörtüyü boyun altına takar, eliyle bir ucundan tutar ve okuyarak başörtüyü çekerlerdi. Boynunun altından başörtüyü bir o yana bir bu yana götürerek masaj yaparlar, bir taraftan da okurlardı. Sarı renkte boğmaca boncuğu vardı. Ayrıca bu boncuk, boyna iple takıldığında hastanın iyileşeceğine inanılırdı.
         Zerlkin yani sarılık hastalığını ise şöyle tedavi ederlerdi: Sarılık olduğu söylenen kişi oturur. Tedavi edecek olan kadın, bir eline ekmek bıçağını alır, hastanın tam iki kaşı arasının üst kısmına bıçağın ucunu oturtur. Sağ eliyle tuttuğu tahta kaşıkla hızlıca bıçağa vurur. Kan akar. Böylece sarılığın giderildiğine inanılırdı.
         İltihap ve şişkinlik, dumbel gibi yaraların iyileştirilmesinde çeşitli ilaç ve tedavi yöntemleri uygularlardı. Jaji dedikleri hamuru yağda kaynatırlardı. Biraz sıcaklığı geçtikten sonra iltihaplı yaranın üzerine sararlardı. Kısa zamanda bu yaralar deşilir, ciraat(cırk)ları temizlenirdi. Ayrıca bu yaraların üzerine hewesi dedikleri bir bitkinin büyükçe yapraklarını sarar, böylelikle yaranın kısa zamanda iyileşmesi sağlanırdı.
        Cam, bıçak, demir parçası gibi şeylerden kaynaklanan kanamalarda bınpuzi-bırbosi dedikleri derman uygulanırdı. Bınbosi, bir bez parçasından biraz yakılarak elde edilen küldür. Bınbosi, yaranın üzerine bastırıldığında hem kanamayı keser, hem de yarayı kısa zamanda iyileştirirdi.
      Köylerden bazı kişiler, temre-huri denilen deri(cilt) hastalığının tedavisini yaparlardı. Çarşamba günleri, hasta olan kişinin hurisinin üzerine okuyarak sabit boya kalemle bazı çizgi ve harfler yazarlardı.
         Balmumunu yağda ateşin üzerinde eritirler. Yağla beraber iyice karıştırır heweju denilen bir tür merhem elde ederlerdi. Bu merhemi yara ve iltihapların üzerine sürerlerdi. Sonra yaranın üzeri temiz bir bezle sarılırdı. 
         Yara ve iltihapların tedavisinde kenger kösi dedikleri kendi yapımları bir ilaç da kullanırlardı. Elektrik denilen dikenli bir bitkinin topraktaki yumru şeklindeki kökünü çıkarıp iyice ezerlerdi. Biraz un ile karıştırıp suda kaynatılırdı. Böylece kenger-kösi elde ederlerdi.
       Soğuktan ve zorlanmalardan kaynaklanan bel fıtığı, kengi denilen kişilerce çekilerek tedavi edilirdi. 
       Haymana’nın köylerinde yetişebilen ve nohut tanesi büyüklüğünde tohumu olan, iri kıyımlı, otumsu bir bitkiyi çocuklar çok severlerdi. Bengij adını verdikleri bu bitkinin tohumunu yerlerdi. Yedikçe daha çok yemek isterlerdi. Bu bitkiden yiyenler kısa bir süre sonra şoka girerlerdi. Sersemler, acayip durum ve davranışlar gösterirlerdi. Bu bitkinin ne olduğu pek araştırılmamıştır. Öyle deniliyor ki Sokrat'ın içtiği zehir, bu bitkiden imal edilmiştir. Aileler, bu bitkiyi anlatılan nedenlerden ötürü daha yetişmeden imha etmektedirler.
        Zatüree, romatizma, soğuktan dolayı oluşan ağrı ve hastalıklara da bazı tedavi yöntemleri uygularlardı. En ilginci şu idi: Tulli denilen iri kıyımlı bir otu getirirler. Büyük kazanlarda ve tandırlarda bol su ile kaynatırlar. Daha önceden hasta için hazırlanmış olan oda içinde, ufak bir çadır şeklindeki kilimlerle örülmüş bir yere koyarlar. Hastayı da çıplak bir şekilde bu buğulu yere tıkarlar. Bir saat kadar hasta, kaynar otun buğusunda kaldıktan sonra çıkarılır, elbiseleri giydirilir. Çoğu zaman bu tedavi şekli olumlu sonuç verirdi. Eğer hastalık romatizmal olup bacak veya bel kısımda ağrıya sebep olmuşsa, bu kez hazırlanan ot buğusu leğenlere konulur, hastanın yattığı somyanın çevresi kilim ve çullarla kaplanırdı. Bu da bir buğu tedavisi idi.
          Aniden halinde değişiklik meydana gelen kişiye nazar değdi; "nezerin wi" derler. Şeyhbızınlar, nazar değmiş kişiyi awsım dedikleri yöntemle tedavi ederlerdi. Awsımı, köyde bazı kadınlar yaparlardı. Bu kadınlar avuçlarına biraz tuz alırlar, bazı dualar okuyarak nazar değmiş kişinin başı üzerinde dolaştırırlar. Bu sırada hem nazar değmiş kişiyi, hem de nazarı defetmekte olan kadını şiddetli bir esneme tutar. Bu durum nazarın defedildiğine işaret sayılır.
         Haymana'nın değişik köylerinde, ruhsal bozuklukları, aniden başgösteren psikolojik bozuklukları, akli dengesizlikleri tedavi etmeye mahir kişiler bulunmaktadır. Bu kişiler, dinsel yöntemler ve gelenekleri kullanarak hastaları tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Çoğu zaman da iyi sonuç almaktadırlar. Geçmişten beri, çok uzak yerlerden böylesi hastaların tedavisi için Haymana köylerindeki bu kişilere gelen pekçok kişi vardır.

 

| Gönderen: | Kategori: Kültür | Tarih: 29.03.2007 |

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol